Ömer Yılmaz’ın moderatörlüğünde yapılan panelde Hüseyin Kahvecioğlu, Özgür Bingöl ve Pınar Gökbayrak konuşmacı olarak yer aldı.
Mimarlık eğitimine ve pratiğine katkı olarak yarışmaların değerlendirildiği panelde konuşmacılar, genç mimar adaylarıyla mimarlık ve yarışmalar deneyimlerini paylaştılar.
“Kendi kariyerinizi alın terinizle en adil şekilde ancak bu platformda inşa edebilirsiniz”
Ömer Yılmaz’ın Türkiye’deki yarışma ortamına dair bilgi verdiği konuşmasının ardından ilk sözü MSGSÜ öğretim üyesi Özgür Bingöl aldı. Bir mimarın öğrenciliğe adım attığı andan itibaren yarışmaların mimarlık pratiğine nasıl katkı sağlayabileceğini anlatan Bingöl, yarışmaların, lisans öğreniminden önceki dönemlerde kafalara yerleşen “tek doğru vardır” kalıbını kırarak kendi içinde sonuçlandırılmış birçok doğrunun olduğu fikrini benimsettiğini söyledi. Kalıpların kırlması, yeni anlayışlar ve yorumların gelişmesi, üretim aşamasındaysa takım çalışmasının öneminin kavranması açısından yarışmaların çok önemli olduğunu dile getiren Bingöl, yarışmaların sonuç değil süreç odaklı olduğunun da altını çizdi.
Mimarlıkta diğer bilim dallarında olduğu gibi kesin çizgiler, değerlendirme kriterlerinin olmadığını söyleyen Bingöl, mimarlığın bilgiye, kültüre ve yaratıcı güce, sezgiye dayalı bir meslek olduğunu ifade etti. Bu bağlamda yaırşmaların da sorunu hızlıca kavrayıp çözüm üretebilme kapasitesini geliştirdiğini, buradaki varoluşun da ödüllerle değerlendirilemeyeceğini belirtti. Öğrencilerin kendilerini geliştirebilmesi adına yarışmaların bir fırsat olduğunu vurgulayan Bingöl sözlerini, “Aranızda bu işi tasarımcı, projeci olarak yapma konusunda kararlı olanınız varsa ve hayatta size bu pozisyonu sağlayacak bir tanıdığınız yoksa kendi kariyerinizi alın terinizle en adil şekilde ancak bu platformda inşa edebilirsiniz” diyerek noktaladı.
“Yarışmalar mimar egosunu törpülüyor”
Özgür Bingöl’den sonra sözü devralan PAB Mimarlık kurucularından Pınar Gökbayrak, hem yarışmacı hem de sektörde iş yapan bir mimar olarak öğrencilere deneyimlerini aktardı. Öğrencilerin kendi üretim kapasitelerini keşfetmek ve bunu ileriye taşıyabilmek için yarışmaların çok önemli olduğunu söyleyen Gökbayrak, yarışma platformunun piyasadan farklı olarak tasarımcıya daha özgür bir ortamda çalışma fırsatı sunduğunu belirtti. Mimarlık eğitiminin kişide ister istemez bir ego oluşturduğunu söyleyen Gökbayrak yarışmaların, egoları törpüleyerek en güçlü fikri birlikte paylaşarak inşa etmenin öğrenildiği bir alan olduğunu ifade etti.
Yarışmaların alternatif bir söz söylemek için bir araç olduğunu dile getiren Gökbayrak, “her zaman jürinin yönlendirmesiyle bir proje ortaya konmaz. Yarışmalarda doğru ya da yanlış yoktur, sizin söylemek istediğiniz söz pozisyonunuzu belirler” dedi.
Bunların yanında Türkiye’deki yarışma ortamının sıkıntılarını da vurgulayan Gökbayrak, yarışma sürecinde işverenle karşı karşıya gelememe, kamu kurumlarının projeleri yeterince sahiplenememesini sürecin sıkıntıları olarak aktardı.
“Yarışmalar çok iyi bir enformel eğitim aracı”
Pınar Gökbayrak’tan sonra İTÜ öğretim üyesi Hüseyin Kahvecioğlu konuşmasına başladı. Yarışmalarda pozitif rekabet ortamının motive edici etkisinin yoğun olduğunu belirten Kahvecioğlu, işi profesyonel kalıplardan alıp sınırların zorlanabileceği kapıları açtığını söyledi. Daha nitelikli iş üretmek için yarışmaların iyi bir yöntem olduğunu dile getiren Kahvecioğlu, “aynı zamanda kendi rotanızı çizerek müfredatınızı, kimlerle çalışacağınızı, ne kadar vakit ayırabileceğinizi kendinizin belirleyebileceğiniz birer enformel eğitim aracıdır” dedi. “Yarışmalarda kim olduğunuz, unvan vs üzerinden değil, o yarışmada getirdiğiniz çözüm üzerinden değerlendirilirsiniz, bu da mükemmel bir fırsat eşitliğidir” diyen Kahvecioğlu, kente dair kararların üretilmesi sürecinde de yarışmaların önemli bir avantaj olduğunu sözlerine ekledi.
Panel, öğrencilerden gelen soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.